جَنَّةُ الْمَأْوٰ

Hastalıkta Namaz



HASTALIKDA NAMÂZ

Abdesti bozan şeyin bedenden çıkması, devâmlı olursa,
(Özr) denir. İdrâr, iç sürmesi, yel kaçırmak, burun kanaması ve
yaradan kan, sarı su akması, ağrıdan, şişden dolayı gözyaşı akması,
bir namâz vakti içinde, devâmlı olunca, bu kimse ve istihâza
kanı akan kadın, özr sâhibi olurlar. Tıkamakla, ilâc ile veyâ
namâzı oturarak yâhud îmâ ile kılarak, bunları durdurmala-
– 112 –rı lâzımdır. İdrâr kaçıran erkek, idrâr yoluna arpa kadar nebâtî
pamuk sokar. Fitil, az olan idrârı emerek, dışarı damlamasına
mâni’ olur. Böylece, abdest bozulmaz. İdrâr yaparken, fitil kendiliğinden
dışarı çıkar, gider. İdrâr çok kaçıyorsa, fazlası fitilden
geçerek, dışarı sızar ve abdesti bozulur. Sızan idrârın çamaşırı
kirletmemesi lâzımdır. Kadınlar, önlerine dâimâ (Kürsüf) denilen
bez koymalıdır. Akıntıyı durduramazlarsa, her namâz vaktinde
abdest alıp, namâzı öylece kılar. Özr sâhibi olan kimse bir
abdest ile, vakt çıkıncaya kadar farz, kazâ ve nâfile kılabilirler.
Kur’ân-ı kerîmi tutabilirler. Namâz vakti çıkınca, abdesti bozulur.
Vakt çıkmadan önce de, özr olan şeyden başka bir sebeb ile
abdesti yine bozulur. Meselâ, burun deliklerinin birinden kan
gelmekde iken abdest alıp, sonra diğer delikden de kan akma-
ğa başlasa, abdesti bozulur. Özr sâhibi olmak için, abdesti bozan
şeyin, bir namâz vaktinde devâmlı akması lâzımdır. Abdest
alıp, o vaktin farzını kılacak kadar bir zemânda akmazsa, özr
sâhibi olmaz. Mâlikînin bir kavline göre, bir damla akınca, özr
sâhibi olur. Bir kimse özr sâhibi olunca, sonraki namâz vaktlerinde,
bir kerre, bir damla gelince, özr sâhibi olması, o vaktlerde
de devâm eder. Bir namâz vaktinde hiç gelmezse, özr sâhibi
olmak biter. Özre sebeb olan necâset, elbiseye dirhem mikdâ-
rından fazla bulaşınca, tekrâr bulaşmasına mâni’ olmak mümkin
ise, bulaşmış yeri yıkamak lâzım olur.
Gusl abdesti alınca, hasta olmakdan veyâ hastalığının şiddetlenmesinden
yâhud uzamasından korkan, teyemmüm eder.
Bu korku, kendi tecrîbeleri ile yâhud müslimân, âdil tabîbin
[doktorun] söylemesi ile bilinmiş olur. Fıskı, günâh işlemesi dillere
düşmüş olmıyan tabîbin sözü de kabûl edilir. Soğuk olup,
barınacak yer, suyu ısıtacak şey, şehrde hamam parası bulamamak,
hastalığa sebeb olabilir. Hanefîde, bir teyemmüm ile, dilediği
kadar farz kılabilir. Şâfi’îde ve mâlikîde, her farz namâz
için yeniden teyemmüm eder.
Abdest a’zâsının yarısında yara olan teyemmüm eder. Yara
yarıdan azında ise, sağlamını yıkayıp, yarayı mesh eder. Guslde,
bütün beden bir uzv sayıldığı için, bütün bedenin yarısı yara ise
teyemmüm eder. Yaralı yer, yarıdan az ise, sağlamını yıkayıp
yaraları mesh eder. Yaraya mesh zarar verirse, sargıya mesh
eder. Buna da zarar verirse, meshi terk eder. Abdestde ve guslde,
başa mesh zarar verirse, başı mesh etmez. Eli çolak [ekzema,
– 113 – Namâz Kitâbı – F:8yara] olup, su kullanamıyan teyemmüm eder. Yüzünü, kollarını
yere, [kireçli, topraklı, taşlı dıvara] sürer. Elleri ve ayakları kesik
olanın yüzü de yara ise, namâzı abdestsiz kılar. Abdest aldı-
racak kimse bulamıyan, teyemmüm eder. Çocuğu, kölesi, ücret
ile tutduğu kimse, yardıma mecbûrdurlar. Başkalarından da yardım
ister. Fekat, onlar yardıma mecbûr değildir. Kadın ve koca
da birbirlerine abdest aldırmağa mecbûr değildirler.
Kan aldırarak, sülük tutunarak, yara, çıban olarak, kemiği
kırılarak veyâ incinerek sargı [pamuk, gaz bezi üzerine flaster,
merhem] koyan, orasını soğuk, sıcak su ile yıkamağa veyâ mesh
etmeğe kâdir olamazsa, abdestde ve guslde, bunların yarıdan
fazlası üstüne bir kerre mesh eder. Sargıyı çözmek zarar verirse,
altındaki sağlam yerler yıkanmaz. Sargı aralarında görünen
sağlam deri kısmları mesh edilir. Sargıyı abdestli olarak sarmak
lâzım değildir. Meshden sonra, sargı değişdirilirse, üstüne baş-
kası da sarılırsa, yenisine mesh lâzım olmaz.
Ayakda duramıyan veyâ ayakda durunca, hastalığının uzayacağını
çok zan eden hasta, namâzını oturarak kılıp, rükü’ için bedenini
biraz eğer. Sonra dikilip, sonra yere iki kerre secde yapar.
Kolayına geldiği gibi oturur. Diz çökmesi, bağdaş kurması, ihtibâ
etmesi, ya’nî kaba etleri üzerine oturup kollarını dizlerinin
etrâfına halka yapması câizdir. Baş, diz, göz ağrısı hastalık sayı-
lır. Düşmana görünmek korkusu da, özrdür. Ayakda orucu, abdesti
bozulan da oturarak kılar. Bir şeye dayanarak ayakda durabilen
dayanarak kılar. Ayakda fazla duramıyan, iftitâh tekbî-
rini ayakda alıp, ağrı hâsıl olunca, oturarak devâm eder.
Yere secde yapmakdan âciz olan, ayakda okuyup, rükü’ ve
secde için oturarak îmâ eder. Oturup rükü’ için biraz, secde için
dahâ çok eğilir. Bedenini eğemiyen, başını eğer. Birşey üzerine
secde etmesi lâzım değildir. Birşey üzerine secde ederse, secde
için, rükü’dan fazla eğilmiş ise, namâzı sahîh olursa da, mekrûhdur.
Dayanarak oturmak mümkin iken, yatarak îmâ câiz olmaz.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir hastayı
ziyâret etdi. Bunun eli ile yasdığı kaldırıp, üzerine secde etdiğini
görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne
secde etdi. Odunu da aldı ve (Gücün yeterse, yere secde et! Yere
eğilemezsen, yüzüne birşey kaldırıp, bunun üzerine secde etme!
Îmâ ederek kıl ve secdede, rükü’dan dahâ çok eğil!) buyurdu.
(Bahr-ür-râık)da bildirildiği üzere, Âl-i İmrân sûresinin
– 114 –yüzdoksanbirinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Namâzı, gücü yeten
ayakda kılar. Âciz olan oturarak kılar. Bundan da âciz olan
yatarak kılar) buyurulmakdadır. İmrân bin Husayn hasta olunca,
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buna, (Ayakda kıl!
Gücün yetmezse, oturarak kıl! Buna da kudretin olmazsa, yan
veyâ sırt üstü yatarak kıl!) buyurdu. Görülüyor ki, ayakda duramıyan
hasta, oturarak kılar. Oturamıyan, yatarak kılar. Sandalyada,
koltukda kılmağa izn verilmemişdir. Hastanın ve otobüsde,
tayyârede gidenin, koltukda, sandalyada kılması islâmiyyete
uygun değildir. Cemâ’ate gidince ayakda kılamıyan, evinde
ayakda kılar. Yirmi şeyden birinin bulunması, cemâ’ate gitmemek
için özr olur. Yağmur, şiddetli sıcak ve soğuk, canına veyâ
malına saldıracak düşman korkusu, arkadaşlarının gidip yolda
yalnız kalmakdan korkmak, havânın çok karanlık olması, fakîr
borçlunun yakalanıp habs olunmakdan korkması, kör olmak,
yürüyemiyecek felci olması, bir ayağı kesik olmak, hasta, kötü-
rüm olmak, çamur, yürüyememek, yürüyemiyen ihtiyâr, nâdir
bulunan fıkh dersini kaçırmak, sevdiği yemeği kaçırmak korkusu,
yolculuğa hareket hâlinde olmak, yerine bırakacak kimse
bulunmıyan hasta bakıcı, gece şiddetli rüzgâr, halâya gitmek
için sıkışmak. Hastalığının artmasından veyâ uzamasından korkan
hasta ve hastası bakımsız kalacak olan hasta bakıcı ve çok
ihtiyârlıkdan yürümesi güç olmak, Cum’a namâzına gitmemek
için özrdür. Cemâ’ate yürüyerek gidip gelmek, vâsıtaya binerek
gitmekden efdâldir. Câmi’de sandalyada, koltukda oturarak,
îmâ ile kılmak câiz değildir. İslâmiyyetin bildirmediği şeklde
ibâdet yapmak (Bid’at) olur. Bid’at işlemenin büyük günâh olduğu
fıkh kitâblarında yazılıdır.
Birşeye dayanarak oturamıyan hasta, sırt üstü yatarak, sırt
üstü yatamazsa, sağ yanına yatarak başı ile îmâ eder. Kıbleye
dönemiyen, kolayına gelen cihete doğru kılar. Sırt üstü yatanın
başı altına birşey konarak, yüzü kıbleye karşı yapılır. Dizlerini
dikmesi iyi olur. Başı ile îmâ edemiyenin namâzı kazâya bırakması
câiz olur. Namâz arasında hasta olan, gücü yetdiği şeklde
devâm eder. Yerde oturarak kılan hasta namâzda iyi olursa,
ayakda kılarak devâm eder. Aklı, şu’ûru giden, namâz kılmaz.
Beş vakt geçmeden iyi olursa, beş vakti kazâ eder. Altı namâz
geçerse, hiç kazâ etmez.
Îmâ ile de olsa, kılınmayan namâzı acele kazâ etmek farzdır.
Kazâ etmeden ölüm hâline gelirse, kılmadığı namâzların
iskâtı için, bırakdığı maldan fidye verilmesini vasıyyet etmek
vâcib olur. Vasıyyet etmezse, velîsinin, hattâ yabancının kendi
malından iskât yapması câiz olur denilmişdir.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol