جَنَّةُ الْمَأْوٰ

Cenaze Namazı


CENÂZE NAMÂZI

Bir mü’minin vefât etdiğini, haber alan erkeklere, erkek
yoksa, kadınlara cenâze namâzı farz-ı kifâyedir. Cenâze namâ-
zı, Allah için namâz ve ölen kimse için düâdır. Ehemmiyyet vermeyenin
îmânı gider.
 
Cenâze Namâzının Şartları

1- Meyyit müslimân olmalıdır.
2- Yıkanmış olmalıdır. Yıkanmadan gömülen, üzerine toprak
atılmamış ise, çıkarılıp yıkanır, sonra namâzı kılınır. Cenâ-
zenin ve imâmın bulunduğu yerin temiz olması lâzımdır.
3- Cenâzenin veyâ bedenin yarısı ile, başının veyâ başsız yarıdan
fazla bedenin, imâmın önünde bulunması lâzımdır.
4- Cenâze, yerde veyâ yere yakın, ellerle tutulmuş veyâ taş
üstüne konmuş olmalıdır. Cenâzenin başı, imâmın sağına, aya-
ğı soluna gelecekdir. Tersine koymak günâhdır.
5- Cenâze imâmın önünde hâzır olmalıdır.
6- Cenâzenin ve imâmın avret mahalli örtülü olmalıdır.
Cenâze Namâzının Farzları
1- Dört kerre tekbîr getirmekdir.
2- Ayakda kılmakdır.
Cenâze Namâzının Sünnetleri
1- Sübhâneke okumak,
2- Salevât okumak,
3- Kendine ve meyyite ve bütün müslimânlara afv ve mağfiret
için bildirilmiş olan düâlardan bildiğini okumak.
Cenâze namâzı, câmi’ içerisinde kılınmaz.
Canlı olarak doğdukdan sonra ölen çocuğun ismi konur, yı-
kanır, kefenlenir, namâzı kılınır.
Cenâze taşınacağı zemân, tabutun dört kolundan tutulur.
Önce cenâzenin baş tarafı sağ omuza, sonra ayak tarafı sağ
omuza, sonra baş tarafı sol omuza, sonra ayak tarafı sol omuza
konmak sûretiyle her birinde onar adım taşınır. Kabre varıldığı
zemân cenâze omuzlardan yere indirilmedikçe oturulmaz.
Defn edilirken işi olmıyanlar otururlar.
Cenâze Namâzı Nasıl Kılınır?
Cenâze namâzının dört tekbîrinden her biri, bir rek’at gibidir.
Dört tekbîrin yalnız birincisinde eller kulaklara kaldırılır.
Sonraki üç tekbîrde eller kaldırılmaz.
1- İlk tekbîr alınıp, iki el bağlanınca (Sübhâneke) okunur ve
okunurken (vecelle senâüke) de denir. Fâtiha okunmaz.
2- İkinci tekbîrden sonra, teşehhüdde otururken okunan (salevât)lar,
ya’nî (Allahümme salli) ve (Bârik) düâları okunur.
3- Üçüncü tekbîrden sonra, cenâze düâsı okunur. [Cenâze
düâsı yerine “Rabbenâ âti-nâ...” veyâ yalnız “Allahümmağfir
leh” demek veyâhud düâ niyyetiyle (Fâtiha-i şerîfe)yi okumak
da olur.]
4- Dördüncü tekbîrden sonra, hemen sağa ve sonra sola selâm
verilir. Selâm verirken, cenâzeye ve cemâ’ate niyyet edilir.
İmâm yalnız dört tekbîri ve iki omuza selâmı, yüksek sesle
söyler, diğerlerini içinden okur.
Cenâze namâzı, kılındıkdan sonra, tabutun yanında düâ etmek
câiz değildir. Mekrûh olur.

ÖLÜME HÂZIRLIK
Ölümü hâtırlamak, en büyük nasîhatdır. Her îmân sâhibi
kimsenin, ölümü çok hâtırlaması sünnetdir. Ölümü çok hâtırlamak,
emrlere sarılmaya ve günâhlardan sakınmaya sebeb olur.
Harâm işlemeğe cesâreti azaltır. Sevgili Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Lezzetleri yıkan, eğlencelere
son veren ölümü, çok hâtırlayınız!). Din büyüklerinden
ba’zısı hergün bir kerre hâtırlamayı âdet edinmişdi. Evliyânın
büyüklerinden Muhammed Behâeddîn-i Buhâri “kuddise sirruh”
hergün yirmi kerre, kendini ölmüş, mezâra konmuş düşü-
nürdü.
Uzun emel, çok yaşamağı istemekdir. İbâdet yapmak, dîne
hizmet etmek için çok yaşamağı istemek, uzun emel değildir.
Uzun emel sâhibleri, ibâdetleri vaktinde yapamazlar. Tevbe etmeği
terk ederler. Kalbleri katı olur. Ölümü hâtırlamazlar. Va’z
ve nasîhatlerden ibret almazlar.
Uzun emel sâhibi, hep dünyâ malına ve mevkı’ine kavuşmak
için ömrünü harcar. Âhireti unutur. Yalnız zevk ve sefâsını dü-
şünür.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ölmeden evvel ölünüz. Hesâba çekilmeden önce kendinizi
hesâba çekiniz!)
(Ölümden sonra olacak şeyleri, sizin bildiğiniz gibi, hayvanlar
da bilselerdi, yimek için semiz hayvan bulamazdınız).
(Gece gündüz ölümü hâtırlayan kimse, kıyâmet günü şehîdler
yanında olacakdır).
Uzun emelin sebebleri; dünyâ zevklerine düşkün olmak,
ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmakdır. Uzun
emel hastalığından kurtulmak için, bu sebebleri yok etmek lâ-
zımdır. Ölümün her ân gelebileceğini düşünmelidir. Uzun emel
sâhibi olmanın zarârlarını ve ölümü hâtırlamanın fâidelerini öğ-
renmelidir. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki:
(Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekden
korur ve âhıretde zarârlı olan şeylerden sakınmağa sebeb
olur).
Ölüm Nedir?
Ölüm, yok olmak demek değildir. Ölüm, rûhun bedene olan
bağlılığının sona ermesidir. Rûhun, bedenden ayrılmasıdır.
Ölüm, insanın bir hâlden, başka bir hâle dönmesidir. Bir evden,
bir eve göç etmesi gibidir. Ömer bin Abdüla’zîz hazretleri buyurdu
ki, (Sizler, ancak ebediyyet, sonsuzluk için yaratıldınız.
Lâkin bir evden, bir eve göç edersiniz). Ölüm, mü’mine hediyyedir,
ni’metdir. Günâhı olanlara musîbetdir. İnsan ölümü istemez.
Hâlbuki ölüm, fitneden hayrlıdır. İnsan yaşamayı sever.
Hâlbuki ölüm, ona hayrlıdır. Sâlih olan mü’min, ölüm ile dünyânın
eziyyet ve yorgunluğundan kurtulur. Zâlimlerin ölümü
ile memleketler ve kullar râhata kavuşur. Bir zâlimin ölümünde,
söylenen eski bir beyt şöyledir:
Ne kendi etdi râhat, ne âleme verdi huzûr,
Yıkıldı gitdi cihândan, dayansın ehl-i kubûr.
Mü’minin rûhunun bedenden ayrılması, esîrin hapisden kurtulması
gibidir. Mü’min öldükden sonra, bu dünyâya geri gelmek
istemez. Yalnız şehîdler, dünyâya geri gelip bir dahâ şehîd
olmak ister. Ölüm, her müslimân için hediyyedir. Bir adamın
dînini, ancak mezârı korur. Mezârdaki hayât ise, ya Cennet
bağçelerinde bulunmak veyâhud da, Cehennem çukurlarında
bulunmak gibidir.
Ölüm Hakdır
Ölümden kurtulmak, mümkin midir? Elbette değildir. Kimsenin
bir sâniye bile yaşamaya elinde imkânı yokdur. Eceli gelen
ölür. Bu vakt, göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir ândır.
Kur’ân-ı kerîmde bir âyet-i kerîmede meâlen, (Ecelleri geldiği
zemân, onu bir sâat ileri ve geri alamazlar) buyurulmuşdur.
Allahü teâlâ bir kimsenin ölümünü nerede takdîr etdi ise, o
kişi malını, mülkünü, evlâdını bırakıp orada vefât eder.
Allahü teâlâ, bizim günde ne kadar nefes alıp verdiğimizi bilir.
Onun bilmediği bir şey yokdur. Îmân edip, hayâtımız ibâdet
ile geçdi ise, sonu se’âdet olur. Allahü teâlâ Azrâil “aleyhisselâ-
ma” buyurur ki: (Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımın
canını güç al!). Îmân sâhiblerine, bu ne büyük müjdedir. Îmândan
mahrûm kalanlar için de, ne büyük felâketdir.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol